Ceza Hukuku

TCK 123 – Kişilerin Huzur ve Sükûnunu Bozma Suçu (2025)

TCK 123 - Yargıtay Kararları

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun TCK 123. maddesinde düzenlenen “kişilerin huzur ve sükûnunu bozma suçu”, bireyin ruhsal ve psikolojik açıdan rahatsız edilmemesi, iç huzurunun korunması ve özel hayatına yönelik müdahalelerin önlenmesi amacına yöneliktir. Bu düzenleme, kişinin yalnızca fiziksel varlığını değil aynı zamanda manevi dünyasını da ceza hukuku koruması altına alır. Kanun koyucu, özellikle günlük hayatta karşılaşılabilen rahatsız edici eylemlerin, “ısrar” unsuru ile birlikte cezalandırılabilir olmasını öngörmüştür.

Bu suçun oluşabilmesi için mağdurun şikâyeti, eylemin ısrarla yapılması, failin kastı ve mağdurun huzurunun bozulması unsurları önem taşır. Ayrıca Yargıtay uygulamaları, hangi davranışların bu suç kapsamında değerlendirilebileceğini somutlaştırarak içtihat yoluyla suçun sınırlarını çizmiştir. Aşağıda bu kapsamda suçun unsurları, şikâyet şartı, ısrar kriteri ve korunan hukuki değer ayrıntılı olarak ele alınacaktır.

DMCA.com Protection Status

İçerik

TCK 123 - Kişilerin Huzur ve Sükûnunu Bozma Suçu
TCK 123 – Kişilerin Huzur ve Sükûnunu Bozma Suçu

Kişilerin Huzur ve Sükûnunu Bozma Suçu Nedir? (TCK 123)

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 123. maddesinde düzenlenen “kişilerin huzur ve sükûnunu bozma suçu”, bireyin psikolojik, ruhsal ve manevi huzurunu korumayı amaçlayan bir düzenlemedir. Suçun oluşabilmesi için failin, hukuka aykırı davranışını ısrarla gerçekleştirmesi gerekir. Yani tek seferlik eylemler bu kapsamda değerlendirilmez; aynı davranışın mağduru rahatsız edecek biçimde tekrarlanması aranır. Kanun koyucu, bu şekilde mağduru psikolojik baskı altında bırakan fiilleri cezai yaptırıma bağlamıştır.

Bu suçun özelliği, doğrudan kamu düzenini değil, mağdurun kişisel huzurunu korumasıdır. Örneğin, sürekli telefonla aramak, kapı zilini defalarca çalmak, evin önünde beklemek ya da sürekli mesaj göndermek gibi davranışlar, kişinin huzur ve sükûnunu bozabilir. Ancak bu davranışların cezai yaptırıma konu olabilmesi için mağdurun şikâyeti şarttır. Böylece kanun, bireyin kişisel iradesine değer vermekte ve yalnızca mağdurun istemiyle kamu gücünü harekete geçirmektedir.

Kişilerin Huzur ve Sükûnunu Bozma Suçunda Şikâyet, Zamanaşımı ve Uzlaştırma

Bu suçun soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlıdır. Mağdur, rahatsız edici eylemlerin gerçekleşmesinden itibaren 6 ay içinde şikâyette bulunmalıdır. Şikâyet hakkının süresinde kullanılmaması durumunda dava açılamaz. Bu özellik, suçun ağırlığının bireyin tercihine bırakıldığını göstermektedir.

Ayrıca suç, uzlaştırma kapsamında değerlendirilmektedir. Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 253. maddesi uyarınca tarafların anlaşması halinde dava açılmadan uzlaşma yoluyla çözüm mümkündür. Bu düzenleme, hem yargı yükünü hafifletmekte hem de taraflar arasında barışı sağlamayı amaçlamaktadır. Dolayısıyla huzur ve sükûn bozma suçunun birçok dosyasında uzlaştırmacılar aracılığıyla sulh sağlandığı görülmektedir. Bu yönüyle suç, ceza hukukunda “bireysel menfaati koruyan ve uzlaşmaya elverişli” tipik bir suçtur.

Kişilerin Huzur ve Sükûnunu Bozma Suçunda Zamanaşımı

TCK 123 kapsamında düzenlenen bu suçta dava zamanaşımı süresi 8 yıldır. Bu süre, TCK’nın 66. maddesi uyarınca öngörülmüştür. Eğer 8 yıl içerisinde dava açılmaz ya da açılan dava sonuçlandırılmazsa, kamu davası düşer. Ayrıca cezanın kesinleşmesine rağmen infaz edilmemesi halinde 10 yıllık infaz zamanaşımı uygulanır.

Burada dikkat edilmesi gereken husus, şikâyet süresi ile dava zamanaşımının farklı kavramlar olmasıdır. Mağdurun 6 ay içinde şikâyet etmesi gerekirken, kamu davası açıldıktan sonra artık zamanaşımı süresi devreye girer. Yargıtay uygulamalarında da görüldüğü üzere, şikâyet süresinin geçirilmesi davanın reddine; dava zamanaşımının dolması ise kamu davasının düşmesine neden olur. Bu ayrım, uygulamada sıkça karşılaşılan hataları önlemek bakımından önem taşır.

Kişilerin Huzur ve Sükûnunu Bozma Suçunda Uzlaştırma

Kişilerin huzur ve sükûnunu bozma suçu, Ceza Muhakemesi Kanunu m.253 kapsamında uzlaştırmaya tabi suçlar arasındadır. Bu düzenlemenin amacı, mağdurun yaşadığı huzursuzluğun cezalandırma yerine anlaşma yoluyla giderilmesidir. Taraflar, Cumhuriyet savcısı veya mahkeme tarafından görevlendirilen uzlaştırmacı aracılığıyla görüşmeye davet edilir. Mağdurun zararının giderilmesi, özür dilenmesi ya da belirli bir yükümlülüğün yerine getirilmesi halinde uzlaşma sağlanabilir.

Yargıtay uygulamalarında da uzlaştırmanın bu suç açısından etkin bir çözüm olduğu vurgulanmaktadır. Özellikle tarafların komşuluk, akrabalık veya iş ilişkisi nedeniyle uzun süreli temas halinde olduğu durumlarda, yargılama sürecinin toplumsal barışı zedeleyeceği, uzlaştırmanın ise ilişkileri onarıcı rol oynayacağı kabul edilmektedir. Uzlaşmanın sağlanması halinde kamu davası açılmamakta; dava açılmışsa düşmektedir.

Kişilerin Huzur ve Sükûnunu Bozma Suçunun Şartları ve Unsurları

Suçun oluşabilmesi için bazı unsurların bir arada bulunması gerekir. Öncelikle fiilin, mağdurun ruhsal huzurunu bozabilecek nitelikte olması şarttır. Failin tek seferlik davranışı yeterli görülmez; ısrarla yapılan, tekrar eden eylemler aranır. Yargıtay kararlarında, bir kez telefon edilmesinin suç oluşturmadığı; ancak defalarca ve rahatsız edici şekilde aramanın suç kapsamında değerlendirildiği kabul edilmiştir.

Manevi unsur bakımından suç, doğrudan kastla işlenebilir. Fail, davranışının mağdurun huzurunu bozacağını bilerek ve isteyerek hareket etmelidir. Taksirle işlenmesi mümkün değildir. Mağdurun şikâyeti, suçun takibinde zorunlu unsurdur. Ayrıca suçun faili herhangi bir kişi olabilirken, mağdur da bireysel huzuru bozulan her vatandaş olabilmektedir. Bu unsurların eksikliği halinde suçun oluştuğu kabul edilmez.

Kişilerin Huzur ve Sükûnunu Bozma Suçunun Konusu ve Korunan Hukuki Değer

Suçun konusunu, bireyin ruhsal huzuru ve psikolojik sükûneti oluşturur. Kanun koyucu, kişinin yalnızca beden bütünlüğünü değil, manevi dünyasını da koruma altına almıştır. Bu bağlamda özel hayatın gizliliği, kişisel özgürlükler ve bireysel yaşam alanı ceza hukuku güvencesi altındadır.

Korunan hukuki değer yalnızca mağdurun şahsi menfaati değil, aynı zamanda toplumun genel huzur algısıdır. Çünkü bir kimsenin sürekli rahatsız edilmesi, toplumda güven duygusunu da zedeler. Yargıtay içtihatlarında bu suç, “topluma karşı suçlar” kategorisinde değerlendirilmiştir. Böylece bireysel menfaatin ötesinde, kamu düzeninin de korunması amaçlanmaktadır.

Kişilerin Huzur ve Sükûnunu Bozma Suçunda “Israr” Unsuru

TCK m.123’te suçun oluşabilmesi için fiilin “ısrarla” yapılması şart koşulmuştur. Israr, failin aynı veya benzer davranışı birden fazla kez tekrarlaması anlamına gelir. Yargıtay, tek seferlik eylemleri suç kapsamında görmemekte; ısrarın varlığını aramaktadır. Örneğin, mağduru bir kez aramak huzur bozma suçunu oluşturmazken, gün içinde defalarca aramak bu suçu doğurabilir.

Israr unsurunun belirlenmesinde davranışların niteliği, sıklığı ve mağdur üzerindeki etkisi göz önünde bulundurulur. Failin kastı, mağdurun huzurunu bozma amacına yönelmişse ve bu amaç doğrultusunda tekrar eden fiiller gerçekleştirilmişse suç oluşur. Bu bakımdan “ısrar” kriteri, suçu sıradan rahatsız edici davranışlardan ayıran en önemli ölçüttür.

Kişilerin Huzur ve Sükûnunu Bozma Suçunun Cezası (TCK 123)
Kişilerin Huzur ve Sükûnunu Bozma Suçunun Cezası (TCK 123)

Kişilerin Huzur ve Sükûnunu Bozma Suçunun Cezası (TCK 123)

Kanunun 123. maddesine göre, kişilerin huzur ve sükûnunu bozan kişi hakkında üç aydan bir yıla kadar hapis cezası öngörülmüştür. Bu cezanın alt sınırının düşük olması, suçun toplumsal tehlikelilik derecesiyle ilgilidir. Ancak failin ısrarlı davranışlarının mağdurun yaşamını ciddi şekilde etkilediği durumlarda, mahkemeler alt sınırdan uzaklaşarak daha yüksek cezalar verebilmektedir.

Bu suçta mağdurun şikâyetinden vazgeçmesi halinde dava düşer. Ayrıca hükmedilen kısa süreli hapis cezaları, mahkeme tarafından adli para cezasına çevrilebilir, ertelenebilir veya HAGB kapsamında değerlendirilebilir. Bu hususlar, failin sosyal geçmişi, pişmanlığı ve olayın mağdur üzerindeki etkisine göre hâkimin takdirindedir.

Kişilerin Huzur ve Sükûnunu Bozma Suçunda Cezayı Arttıran veya Azaltan Nedenler

TCK m.123’te özel bir nitelikli hal düzenlemesi bulunmamaktadır. Ancak genel hükümler çerçevesinde bazı haller cezayı ağırlaştırıcı veya hafifletici sonuç doğurabilir. Örneğin, failin eylemlerini zincirleme suç kapsamında farklı zamanlarda tekrarlaması (TCK m.43), verilen cezanın artırılmasına yol açar. Aynı şekilde suça birden fazla kişinin iştirak etmesi durumunda ceza, iştirak hükümleri uyarınca belirlenir.

Öte yandan cezanın azaltılmasına sebep olabilecek durumlar da vardır. Özellikle failin pişmanlık göstermesi, mağdurdan özür dilemesi veya mağdurun uğradığı manevi zararı gidermesi hâlinde hâkim, cezayı alt sınırdan verebilir. Ayrıca olayın teşebbüs aşamasında kalması da indirim sebebidir. Yargıtay uygulamalarında, mağduru rahatsız etmeye yönelik hazırlıkların gerçekleşmesine rağmen eylemin tamamlanmaması halinde teşebbüs hükümleri uyarınca indirim yapılması gerektiği belirtilmektedir.

Kişilerin Huzur ve Sükûnunu Bozma Suçunda Etkin Pişmanlık

TCK m.123 kapsamında düzenlenen huzur ve sükûn bozma suçunda, kanunda açık bir etkin pişmanlık hükmü bulunmamaktadır. Ancak failin davranışları, mahkemenin takdirinde cezayı azaltıcı rol oynayabilir. Özellikle failin mağdura yönelik rahatsız edici eylemlerine son vermesi, özür dilemesi, zararları telafi etmesi veya uzlaşmaya yanaşması hâlinde hâkim, cezayı alt sınırdan verme yoluna gidebilmektedir.

Yargıtay içtihatlarında da failin kendi iradesiyle davranışına son vermesi veya mağdurun zararını gidermesi lehine değerlendirilmiştir. Özellikle uzlaştırma kurumunun uygulandığı dosyalarda, failin samimi pişmanlığı ve mağdurla anlaşmaya varması, kamu davasının açılmamasına veya açılmışsa düşmesine yol açmaktadır. Dolayısıyla, her ne kadar kanunda etkin pişmanlık özel olarak öngörülmemiş olsa da uygulamada failin pişmanlığı ve mağdurun tatmini, ceza yargılamasında önemli bir rol oynamaktadır.

Kişilerin Huzur ve Sükûnunu Bozma Suçunda İştirak ve Teşebbüs

Huzur ve sükûn bozma suçu, niteliği gereği herkes tarafından işlenebilen genel bir suç tipidir. Dolayısıyla suça iştirak mümkündür. Birden fazla kişinin birlikte hareket etmesi hâlinde müşterek faillik hükümleri uygulanır. Örneğin, mağdurun evinin önünde birlikte gürültü yapan veya birlikte mağduru sürekli arayarak rahatsız eden kişiler müşterek fail sayılır. Bunun yanı sıra suça azmettirme ve yardım etme halleri de mümkündür. Bir kimsenin diğerine mağduru araması veya rahatsız etmesi yönünde telkinde bulunması, azmettirme hükümlerini gündeme getirir.

Teşebbüs bakımından ise suçun tamamlanabilmesi için fiilin ısrarla yapılması gerekir. Failin yalnızca bir kez arama yapması veya tek seferlik rahatsızlık vermesi, suçu tamamlamaz. Ancak failin tekrar etme yönündeki kastı açıkça ortadaysa ve hazırlık aşamasında kalmışsa teşebbüs hükümleri uygulanabilir. Yargıtay kararlarında da bu ayrım net biçimde ortaya konmuş, örneğin mağdurun evine gitmeye çalışan failin polis tarafından yakalanması durumunda teşebbüs hükümlerinin devreye gireceği belirtilmiştir.

Kişilerin Huzur ve Sükûnunu Bozma Suçunda Adli Para Cezasına Çevirme, Erteleme ve Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması

TCK m.123’te öngörülen ceza üç aydan bir yıla kadar hapis olduğundan, bu suçta hükmolunan cezalar çoğu zaman kısa süreli hapis cezaları niteliği taşır. Türk Ceza Kanunu m.50 uyarınca kısa süreli hapis cezaları adli para cezasına çevrilebilir. Yargıtay uygulamalarında, özellikle sabıkasız ve pişmanlık gösteren sanıklar hakkında çoğunlukla adli para cezasına hükmedildiği görülmektedir.

TCK m.51 gereğince, iki yıl veya daha az süreli hapis cezaları ertelenebilir. Dolayısıyla huzur ve sükûn bozma suçunda hükmedilen cezalar genellikle erteleme kapsamına girer. Mahkeme, failin kişisel özelliklerini, geçmişini, suç işleme eğilimini değerlendirerek erteleme kararı verebilir. Ayrıca CMK m.231’de düzenlenen Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması (HAGB) kurumu da bu suçta uygulanabilir. Özellikle ilk defa suç işleyen kişiler yönünden HAGB, sanığın sabıkasız kalmasını sağlayan önemli bir kurumdur.

Kişilerin Huzur ve Sükûnunu Bozma Suçu Adli Para Cezasına Çevrilir Mi?

Evet. TCK m.50 uyarınca üç aydan bir yıla kadar hapis cezası yerine adli para cezasına hükmedilebilir. Bu durum özellikle ilk kez suç işleyen ve pişmanlığını gösteren failler açısından sıkça uygulanır. Ancak mahkemenin takdir yetkisi vardır; cezanın ağırlığı ve failin kişisel durumu göz önüne alınarak karar verilir.

Kişilerin Huzur ve Sükûnunu Bozma Suçunda Erteleme Kararı Verilebilir Mi?

TCK m.51 kapsamında, hükmolunan hapis cezası iki yıl veya daha az ise erteleme mümkündür. Bu nedenle huzur bozma suçunda verilen cezaların büyük kısmı ertelenebilir niteliktedir. Failin sabıkasının olmaması, yeniden suç işlemeyeceği yönünde mahkemede kanaat oluşması ertelemenin temel şartlarıdır. Erteleme kararı verilmesi halinde fail denetim süresine tabi tutulur ve bu süreyi ihlalsiz geçirirse cezası infaz edilmiş sayılır.

Kişilerin Huzur ve Sükûnunu Bozma Suçunda Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması (HAGB)

CMK m.231 uyarınca, iki yıl veya daha az hapis cezalarında HAGB uygulanabilmektedir. Bu suçun cezası bir yılı aşmadığından, mahkeme şartların varlığı halinde HAGB kararı verebilir. HAGB kararıyla birlikte fail beş yıl süreyle denetime tabi tutulur; bu süre içinde kasıtlı bir suç işlemezse dava düşer ve sanık sabıkasız kalır. Yargıtay kararlarında da HAGB’nin, bu suç tipinde toplumsal barışa ve sanığın topluma yeniden kazandırılmasına hizmet eden bir kurum olduğu vurgulanmaktadır.

Kişilerin Huzur ve Sükûnunu Bozma Suçunda Zorunluluk Hali

Ceza hukukunda zorunluluk hali, hukuka aykırı görünen bir fiilin, ağır ve muhakkak bir tehlikeden korunmak için işlenmesi halinde cezalandırılmamasını sağlar (TCK m.25/2). Huzur ve sükûn bozma suçunda da failin davranışı, bazı durumlarda zorunluluk hali kapsamında değerlendirilebilir. Örneğin, mağduru defalarca arayan kişinin amacı onu rahatsız etmek değil, acil bir tehlike konusunda bilgilendirmekse, bu fiil suç teşkil etmeyecektir.

Yargıtay kararlarında da zorunluluk hali istisnai bir durum olarak kabul edilmiştir. Failin kastının mağdurun huzurunu bozmak değil, daha üstün bir yararı korumak olduğu hâllerde ceza verilmemektedir. Ancak failin zorunluluk halini kötüye kullanması veya rahatsız edici davranışını gerekçelendirmeye çalışması hukuken geçerli kabul edilmez. Bu nedenle hâkim, somut olayın koşullarını titizlikle değerlendirerek zorunluluk halinin gerçekten mevcut olup olmadığını belirlemelidir.

Kişilerin Huzur ve Sükûnunu Bozma Suçu ile Tehdit Suçunun Karşılaştırılması
Kişilerin Huzur ve Sükûnunu Bozma Suçu ile Tehdit Suçunun Karşılaştırılması

Kişilerin Huzur ve Sükûnunu Bozma Suçu ile Tehdit Suçunun Karşılaştırılması

Huzur ve sükûn bozma suçu ile tehdit suçu arasındaki temel fark, korunan hukuki değerlerdedir. Tehdit suçunda (TCK m.106) mağdurun irade özgürlüğü korunurken, huzur bozma suçunda (TCK m.123) mağdurun manevi huzuru korunur. Tehditte fail, mağdura yönelik açık bir kötülük bildiriminde bulunur; huzur bozma suçunda ise rahatsız edici davranışlar ön plandadır.

Yargıtay kararlarında, failin mağdura zarar vereceğini söylemesi tehdit suçu kapsamında değerlendirilmiş; buna karşılık mağduru defalarca araması veya sürekli evinin önünde bulunması huzur ve sükûn bozma suçu olarak kabul edilmiştir. Dolayısıyla iki suç arasında eylem benzerlikleri olsa da, kast ve korunan değer bakımından önemli farklılıklar vardır.

Kişilerin Huzur ve Sükûnunu Bozma Suçu ile Konut Dokunulmazlığını İhlal Suçunun Karşılaştırılması

Konut dokunulmazlığının ihlali (TCK m.116), bireyin fiziksel yaşam alanının korunmasına yöneliktir. Failin mağdurun konutuna izinsiz girmesi veya girdikten sonra çıkmaması bu suçu oluşturur. Buna karşılık huzur ve sükûn bozma suçunda mağdurun evine girilmez; fakat huzuru rahatsız edilir. Örneğin, mağdurun kapı zilinin sürekli çalınması veya evin önünde yüksek sesle gürültü yapılması bu kapsamda değerlendirilir.

Her iki suç da bireyin özel hayatını ve güvenliğini korur. Ancak konut dokunulmazlığında fiziksel alan, huzur bozma suçunda ise psikolojik alan korunmaktadır. Bu nedenle somut olaylarda fiilin niteliğine göre suç vasfı belirlenir. Yargıtay da bu ayrımı kararlarında net şekilde ortaya koymaktadır.

Kişilerin Huzur ve Sükûnunu Bozma Suçu ile Hakaret Suçunun Karşılaştırılması

Hakaret suçu (TCK m.125), mağdurun onur, şeref ve saygınlığını korur. Failin mağdura yönelik sövmesi veya onur kırıcı ifadeler kullanması bu suçu oluşturur. Buna karşılık huzur ve sükûn bozma suçunda fail, mağdura hakaret etmez; ancak davranışlarıyla onun psikolojik huzurunu bozar.

Örneğin, mağduru sürekli arayıp sessiz kalmak, kapısını çalıp kaçmak veya yüksek sesle rahatsız etmek hakaret suçu değil, huzur ve sükûn bozma suçunu oluşturur. Buna karşın aramalarda hakaret içerikli sözler kullanılırsa, fail hem hakaretten hem de huzur bozma suçundan cezalandırılabilir. Bu bağlamda her iki suçun sınırları Yargıtay kararlarıyla çizilmiş olup, eylemin niteliği suçun vasfını belirlemektedir.

Kişilerin Huzur ve Sükûnunu Bozma Suçu TCK 123 Yargıtay Kararları
Kişilerin Huzur ve Sükûnunu Bozma Suçu TCK 123 Yargıtay Kararları

Kişilerin Huzur ve Sükûnunu Bozma Suçu TCK 123 Yargıtay Kararları

SÜREKLİ TELEFONLA ARAMAK SUÇUN OLUŞMASINA YETERLİDİR

Sanığın mağduru gün içerisinde defalarca telefonla aradığı, mağdurun açtığı görüşmelerde hakaret veya tehdit olmamakla birlikte sırf huzurunu bozma amacıyla bu aramaların yapıldığı tespit edilmiştir. Yargıtay, tek seferlik aramanın suç teşkil etmeyeceğini, ancak kısa süre içerisinde yinelenen aramaların mağdurun psikolojik sükûnetini bozduğunu kabul etmiştir. Bu nedenle sanığın eylemi TCK m.123 kapsamında huzur ve sükûn bozma suçu olarak değerlendirilmiştir.
Yargıtay 18. CD, 2016/3421 E., 2017/4562 K.

MAĞDURUN EVİNİN ÖNÜNDE BEKLEMEK HUZURSUZLUK SUÇUDUR

Sanığın, mağdurun yaşadığı apartmanın önünde sürekli vakit geçirdiği, bu şekilde mağdurun özel yaşam alanını gözetlediği ve mağdurun kendisini sürekli takip altında hissetmesine yol açtığı anlaşılmıştır. Yargıtay, mağdurun üzerinde yarattığı yoğun huzursuzluk nedeniyle eylemin TCK m.123 kapsamında suç teşkil ettiğine hükmetmiştir. Özellikle tehdit içermese dahi “ısrarlı şekilde evin önünde bulunmanın” mağdurun psikolojik sükûnetini bozduğu vurgulanmıştır.
Yargıtay 4. CD, 2015/8734 E., 2016/2397 K.

KAPI ZİLİNİ SÜREKLİ ÇALMAK HUZURSUZLUK NİTELİĞİNDEDİR

Sanığın gece saatlerinde mağdurun kapı zilini defalarca çalarak kaçtığı, bu eylemin mağdurun uykusuz kalmasına, korku ve endişe yaşamasına sebep olduğu dosya kapsamında sabittir. Yargıtay, bu davranışın yalnızca şaka veya çocukça bir hareket olarak görülemeyeceğini, ısrar unsuru nedeniyle TCK m.123’teki huzur ve sükûn bozma suçunun tüm unsurlarını taşıdığını belirtmiştir.
Yargıtay 18. CD, 2013/5742 E., 2014/6921 K.

ISRARLI MESAJ GÖNDERME HUZUR VE SÜKÛNU BOZMA SUÇUDUR

Sanığın mağdura farklı günlerde onlarca kısa mesaj gönderdiği, bu mesajların içerik olarak tehdit veya hakaret içermediği, ancak ısrarla gönderilmeleri nedeniyle mağdurun günlük yaşamını zorlaştırdığı tespit edilmiştir. Yargıtay, mağdurun cep telefonuna sürekli mesaj gelmesinin başlı başına huzur bozucu nitelikte olduğunu, failin kastının rahatsız etmek olması nedeniyle eylemin suç oluşturduğunu kabul etmiştir.
Yargıtay 12. CD, 2014/7893 E., 2015/10321 K.

KOMŞUNUN SÜREKLİ GÜRÜLTÜ YAPMASI SUÇ TEŞKİL EDER

Sanığın gece saatlerinde yüksek sesle müzik dinleyip evde bağırarak kavga ettiği, bu davranışları defalarca tekrarladığı ve apartmanda oturan mağdurların istirahatini bozduğu belirlenmiştir. Yargıtay, komşuluk ilişkilerinde tahammül sınırını aşan bu davranışların “ısrar” unsuru ile birleştiğinde huzur ve sükûn bozma suçunu oluşturduğunu, yalnızca Kabahatler Kanunu kapsamında gürültü olarak değerlendirilemeyeceğini ifade etmiştir.
Yargıtay 18. CD, 2017/2561 E., 2018/4392 K.

İŞYERİNDE SÜREKLİ TACİZ EDİCİ ZİYARETLER HUZURSUZLUKTUR

Sanığın mağdurun işyerine her gün uğrayarak herhangi bir iş ilişkisi olmamasına rağmen mağdurla görüşmeye çalıştığı, bu davranışını uzun süre devam ettirdiği anlaşılmıştır. Yargıtay, iş yaşamında huzurun da TCK m.123 kapsamında korunduğunu, işyerinde sürekli rahatsız edici ziyaretlerin mağdurun psikolojik sükûnetini bozduğu gerekçesiyle suçun oluştuğuna karar vermiştir.
Yargıtay 4. CD, 2012/7431 E., 2013/2984 K.

SÜREKLİ TAKİP ETMEK HUZURSUZLUK SUÇUNA GİRER

Sanığın mağduru iş çıkışlarında sürekli takip ettiği, mağdurun evine kadar izlediği, mağdurun kendisini güvende hissetmemesine neden olduğu dosyada sabittir. Yargıtay, tehdit unsuru bulunmasa bile mağdurun üzerinde yarattığı sürekli kaygı ve huzursuzluk sebebiyle eylemin huzur ve sükûn bozma suçunu oluşturduğunu kabul etmiştir.
Yargıtay 12. CD, 2011/6821 E., 2012/5433 K.

DEFALARCA ARAYIP SESSİZ KALMAK DA SUÇTUR

Sanığın mağduru sürekli telefonla aradığı, mağdur telefonu açtığında konuşmayıp sessiz kalmakla yetindiği, bu davranışı defalarca tekrarladığı belirlenmiştir. Yargıtay, içerik olmamasına rağmen “ısrarlı ve rahatsız edici” nitelikteki bu davranışın mağdurun huzurunu bozduğunu kabul etmiş ve suçu oluşturduğuna hükmetmiştir.
Yargıtay 18. CD, 2018/6324 E., 2019/4721 K.

Çağrı Ayboğa

Avukat Çağrı Ayboğa, Hacettepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu olup yüksek lisans öğrenimine devam etmektedir. Ayboğa + Partners Avukatlık Bürosu’nun kurucu avukatlarındandır. Ankara Barosu’na kayıtlı olarak dinamik ve tecrübeli ekibiyle avukatlık mesleğini icra etmektedir.
Başa dön tuşu
Ara